Murat Çetin
Memleketimizi elbette seviyoruz ama, bizde pröfözyöneliz sonuçta ve görevimizi yapmak zorundayız,değil mi ama?
Telefonu çat diye kapatmaz mı? Bu benim kadında da şeytan tüyü var sanki, telefonu kimin suratına çat diye kapatırsa kapatsın, “köçeğin yüzüne tükürmüşler,o da oohhh! yağmur yağıyor demiş” misali gene de herkes dönüp dolaşıp arar onu.

Önce selam verip, aradığım adresi orta yere atıveriyorum. Bir teröristin salona attığı yanıcı bir maddenin patlayıp patlamayacağını düşünür gibi önce birbirlerine bakıyorlar.

Sachsenhausen demeye dili varmayınca, “seksenhavuz” diye, güdük bir Türkçeleştirme alışkanlığına bir başka Türk’te daha tanık olmuştum 2 yıl önce Frankfurt’ta.

Nereye gittiğini bilmez bir halde avare avare Stuttgart’ın ara sokaklarında dolaşıp, “biz adam olmayız” diye hayıflanıp dururken, birde beyin cimnastiğine soyunuveriyorum. İnadına düşünüyorum. Türkiye’nin ekonomik sorunlarının giderek arttığından söz edilir durur hep. Türkiye sıkıntıda. Türk toplumu sıkıntıda. Her şey, herkes boğaz boğaza. Herkes bir şeyler söylüyor, bir şeyler bağırıyor. Ama istediğini, içindekini dışa vuramıyor, tarif edemiyor. Söylemiyor. Söyleniyor. Bangır bangır, üstüne basa basa anlatacağına, taş değirmeni çeviren mahkum atlar gibi dönüp duruyor. İşte bu yüzden bağırasım geliyor. Sıkılıyorum bağırıyorum. “Yeteeeeerrrr.” diye haykırıyorum .

Biraz ötede sanki saniyede 1 mm büyüyen memeleri tişörtüne sığmayan tam dört köşe bir
kız ve onun yüzde yüz on beşe büyütülmüş bir fotokoposi gibi duran karpuz gibi ana.

Herkesin tek bir derdi var, o da; önemli bir ziyaret amacıyla Türkiye’ye giden Sultanlar Sultanı Osman Klaus Pascha ile zevcesini görebilmek ve hani mümkün olsa ona bir adım yaklaşabilmek... Orta sıralardan birinde ise, yanyana iki koltuğa diz çöküp oturmuş vaziyette seferi namazını kılan kır sakallı bir adam. Ne zaman uçakta hafif bir hareketlilik olsa, duasının tonu birden yükseliyor ve her seferinde:
— Ey yüce Rabbim; Sen büyüksün, sen muktedirsin.Sen Sultanımıza uzun ömürler ver.. Sen onu başımız dan eksik etme! Sen onu bu yüce iman dolu millete bağışla Yarabbim...
Her duanın ardından da kendisiyle beraber yanında ve önünde oturan aile evradı da “Amin” çekiyor.

O an beynimde bir ışık çaktı sanki. Almanlar gibi gelişmiş sanayi toplumların da egoizm ön planda. İnsanlar artık neredeyse kendisi için yaşıyor. Çocuğu, üremeyi, çoğalmayı aile olmayı artık genç nesiller, nedense pek ilkel buluyor. Yaşlılar ise, yalnızlık çemberindeki can sıkıntılarını, köpek veya kedi gibi evcil hayvanları yoldaş seçerek gideriyorlar.

Gözlerimi kapatıp ,alkışlar ve yoğun ilginin derinliğinde bir yolculuğa doğru giderken, kendi kendime sormadan yine edemedim:
— Sahi, köpekler mi muhtaç insanlara, yoksa insanlar mı köpeğe?

Karısını Almanya’ya yanına getirttiği ilk yıllar ile bugün arasında o kadar çok fark varmış ki! İş yerinde “Yunus gel... Yunus git. Yunus al... Yunus ver... Yunus tut... Yunus bırak.. Yunus....”dan başka bir şey bilmiyormuş. Oysa o zamanların bir başkalığı da varmış. Ne zaman eve gelse Yunus’un paşalardan farkı yokmuş. İstediği bir yana istemediği öteye... Fatma Yunus’un etrafında adeta pervane. İş yerinde ne kadar horlansa da “Bunların hepsi gelip geçici” diye avunurmuş. Ama karısı ne zaman bir iş bulup çalışıp, cebi para görmeye başlayınca durum değişivermiş. Eski günler nerede... Artık Fatma’nın da gözü açılmış.

İş yerinde “Yunus oraya, Yunus buraya” diyerek itilip kakılmıştı. Alman’ın yanında yaşadığı her günkü dışlanmışlığı evinde bir parça olsun unutuyordu ilk zamanlar. İşinde “Türke Yunus” Evinde ise “Paşa Yunus”. İş yerinde elin Alman’ının yanında hamallığa katlanırken, evinde karısı kendine sanki cariye gibiydi. İlk zamanlar.

Kalabalıkta hem şerisini bir anda gözden kaybeder gibi olmuş. Ona doğru ilerlemek isterken, yolda kim varsa ne varsa, her şey bir garip dönüyormuş. Hareket eden ne varsa, her şey gerisin geriye gidiyormuş. Ters yönde giden bisikletliler, geriye adım atan yüzlerce insan, caddedeki otomobiller, meydandaki saatin geriye işleyen akrep yelkovanım görünce gözlerine inanamamış. Çok gülünç gelmiş bunlar Yunus’a. Yoldan geçenler arkasına bakmadan geri geri giden Yunus’a Yunus da, geriye doğru yürüdüğünü sandığı insanlara bakıp gülüyormuş.
0 Responses