Murat Çetin
1968 yılında Western Technology and Soviet Economic Development adlı çalışması, Stanford Üniversitesi The Hoover Enstitüsü tarafından yayınlandı. Sutton, bu çalışmasında, Amerikan askerlerini öldürmek ve yaralamak için Vietnamlıların kullandığı silah ve mühimmatın teminini sağlayan Sovyet teknolojisi ve üretim temellerinin Amerikan firmaları tarafından Amerikan halkının ödediği vergilerle nasıl kurulduğunu ortaya çıkardı.
Bu büyük çalışması, onu cevapsız kalan bazı sorulara yöneltti: Birleşik Devletler neden düşmanını yaratmış ve desteklemişti? Birleşik Devletler bir yandan Sovyetler Birliği'ni yaratıp geliştirirken, bir yandan da neden Nazi Almanya'sını destekledi? Washington bu gerçekleri neden gizliyordu?
Elindeki ipuçlarını izleyen Sutton, Wall Street, FDR, Hitler'in Yükselişi ve Bolşevik Devrimi ile ilgili araştırmalarına devam etti. Sonra, isimsiz biri Sutton'a Kurukafa ve Kemikler Teşkilatı'nın üye listesini gönderdi ve aniden bütün resim şekillendi; hem de ne resim! Kuşaklar boyunca devam eden yabancı kaynaklı gizli bir örgütün temelleri, 1830'larda Almanya'da var olmuş efsanevi "illuminati"ye kadar uzanıyordu.

Sutton iç içe geçmiş güç merkezlerini ve Kemikler üyelerinin baskın olduğu dış politikalarda kontrollü çalışma inisiyatifini açığa çıkarıyor. Hitler'i finanse etmek ve Sovyetler Birliği'ne destek vermek, perde arkasından çevirdikleri işlerin sadece birkaçı; bunların arasında Vietnam Savaşı, Angola entrikaları ve Çin'in yükselişi var.

Klasik liberalizmde, devlet daima bireyden sonra gelir. Öte yandan Hegelist Statizm'de -tıpkı Nazizm ve Marksizm'de gördüğümüz gibi- devlet mutlaktır ve birey sadece devlete hizmet etmek için vardır.
İki partili Cumhuriyetçi-Demokrat sistemimiz (tek bir Hegelist parti vardır; diğerinin oluşmasına izin verilmez) bu Hegelizm anlayışının bir yansımasıdır.

Kurukafa ve Kemikler sadece uyuşturucu kaçakçılığının artmasında önemli bir etken olmakla kalmadı (1860'lardaki Bush ve Prescott aileleri) aynı zamanda Hegelist yaklaşımla, bunun antitezini geliştirerek "uyuşturucuyla savaş" propagandası başlattı. Bu ikiyüzlü politika, uyuşturucu fiyatlarını belirlemekte, stokları kontrol etmekte, milyonlarca insanı hapishanelere tıkmaktadır; bu arada yasaklama kanununu getiren "Kemikler" (Üye Taft, 1904), gerçekte kazanç elde edenler olmaktadırlar.

Sol ve Sağ - Bir Kontrol Aracı
Hegelist Devlet'te ilerleme, sözde ikilikle sağlanır; zıt kutupların çarpışması, ilerlemeyi getirir. Zıt kutupları kontrol edebilirseniz, sonucu da belirleyebilirsiniz.
Sıra dışı Kurukafa ve Kemikler etkisini, önemli bir Hegel çatışmasında görebiliriz: Nazizm'e karşı Komünizm. ^ Tüm üyeler ve maşaları, "sol" ve "sağ" kutupları tam olarak kontrol edebiliyorlardı. İki felsefenin de gelişimini hem teşvik hem de finanse ederken, sonucu da belirgin bir ölçüde kontrol edebildiler.

Eğitimde, yine Kurukafa ve Kemikler tarafından Dewey sistemi tanıtıldı ve uygulamaya kondu. Dewey, şevkli bir statist idi ve Hegel felsefesindeki gibi bir çocuğun devlete hizmet etmek üzere eğitilmek için var olduğuna inanıyordu. Bu, kişisel eğilimlerin bastırılması ve onaylanmış bilginin dikkatli bir şekilde bireylere benimsetilmesi anlamına gelir. Hem yerel hem de yabana kaynaklı Birleşik Devletler üniversitelerini incelemediğiniz takdirde, Amerikan eğitim sistemindeki bu "aptallaştırma" tutumunu görmek kolay değildir; ama bunu yaptığınızda, zıtlık son derece belirgindir.

İnsan Kontrolü
Bugün asıl sorun enerjinin fiyatı değil, kendi belirlenmiş sistemlerini (hidroplantlar, transmisyon hatları vs.) topluma nasıl "kakalayacakları"dır. Bu "değerli" sistem ve ekipmanlar, bir anda "değersiz" hale gelecektir; çünkü önerilen yeni sistemlerin hiçbirinde, böylesine pahalı tesislere ve aktarım hatlarına ihtiyaç duyulmamakta, hepsi bireysel kaynaklara dayanmaktadır. Eğer toplum bu konudaki ikilemin farkına varırsa, serveti topluma "kakalama" becerilerini belirgin bir şekilde kaybedeceklerdir.
Cumhuriyetçiler-Demokratlar arasında "fiyatlar" hakkında süren tartışma, sadece bir yanıltmacadır. Dikkatle kaçınılan soru, bu yeni sistemlerin üretime geçirilmesinin ne kadar zaman alacağıdır.

Var olan eğitim sistemi, şartlandırma mekanizmasından başka bir şey değildir. Gerçek anlamda eğitimle pek ilgisi yoktur; tam aksine, kişinin kontrol edilmesiyle yakından ilgilidir.

Grup
Ne var ki Grup'un amacı, Cecil Rhodes'un isteğiyle kayda geçirilmiştir:
"'İngiliz hâkimiyetinin dünyada yayılması; enerji, emek ve girişim açısından uygun görünen her yerde Birleşik Krallık kolonizasyonunu oluşturmak... Nihai hedef olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin İngiliz İmparatorluğu'nun dâhili bir parçası haline getirilmesi.""
Grup, yüz yıldır İngiliz politikasını kontrol etmektedir ve bunu sürdürmektedir.
Gerek Grup ve gerekse Teşkilat, dünyayı Hegel-Anglo melez kültürü altında birleştirmek isteyen Anglomanyaklar tarafından yaratılmıştır.

Teşkilat'ın Operasyon Stratejisi
Teşkilat'ın eylemleri, toplumumuzu ve dünyayı değiştirerek, Yeni Dünya Düzeni'ni yaratmaktır. Bu, bireysel özgürlüğü ağır şekilde kısıtlayan, Anayasal korunmayı ortadan kaldıran, ulusal sınırları ve kültürel farklılıkları tanımayan, planlı bir düzen olacaktır.

Şimdi, tarih kitaplarımız bize Nazilerin ve Sovyetlerin ezeli düşmanlar olduklarını, sistemlerinin birbirleriyle tam anlamıyla zıt olduğunu söylemektedir. Gerçekçi ve mantıklı bir adam aynı anda hem Nazileri hem de Sovyetleri nasıl destekleyebilir? Harriman aklını mı kaçırmıştı, yoksa bu tutarsızlığın da mı bir açıklaması vardı?
Cevap, hiçbir şeyin tutarsız olmadığıdır. Çünkü Teşkilat'ın amacı bu eylemlerin ötesinde ve üzerindedir; üstelik bu görünüşteki zıtlıklara ihtiyacı vardır.

Devlet Mutlaktır
Hegelist sistemde çatışma esastır. Dahası, Hegel ve Hegel'e dayalı sistemler için, Devlet mutlaktır. Devlet, vatandaşın mutlak itaatkârlığını ister. Bu sözde organik sistemlerde birey kendisi için var olmaz, Devlet'in bir eylemini yerine getirmek için var olur. Ancak Devlet'e itaat ettiği ölçüde Özgür olur. Hitler'in Almanya'sında Özgürlük yoktu; Marksizm altında kimsenin özgürlüğü yoktur; Yeni Dünya Düzeni'nde de olmayacaktır.
Kısacası, Devlet mutlaktır ve ideal toplumun yaratılması için çatışmalar kullanılır. Bireyler, yöneticilere boyun eğdikleri ölçüde özgür olurlar.
Peki, Devlet kim ya da nedir? Görünüşe göre, kendi kendini elit kabul etmiş bir kesimdir. Bu fikirleri Hegel'den önce geliştirmiş olan Fichte'nin bir farmason olması, neredeyse kesinlikle bir Illuminati üyesi olması ve kesinlikle Illuminati tarafından tanıtılması ilginçtir.

Tartışmalar Devlet yapısının ve Devlet gücünün sınırları içinde kaldığı sürece, tarafların sol, sağ, Demokratik, Cumhuriyetçi, laik ya da dini olarak adlandırılması, Teşkilat için hiçbir önem taşımamaktadır.
Üyeler tarafından görünüşte tutarsız ve çelişkili olan eylemlerin ortak özelliği budur; fikirlerin çatışmasının temel olduğu daha yüksek bir ortak hedefleri vardır. Bireysel özgürlük konusu tartışmalara dâhil edilmediği sürece, sonuçta olan şey, değişim için gereken çatışmaların yaşanmasıdır.

İç Çember
Dış çember ile iç çekirdek arasındaki diğer önemli bir ayrım da, finans kaynaklarıyla ilgilidir. Bu önemlidir, çünkü finans kaynaklarının kontrolü her şey demektir. Teşkilat üyesi olan aileler, Rockefeller ailesine kıyasla vakıflara ve finans kaynaklarına daha yakın görünmektedirler.
Kısacası, Birleşik Devletlerdeki sol kanat eylemleri - bomba yapımına ve terörizme kadar- Covington & Burling'e bağlanabilir ve elbette ki ClA'e de. Bu yeni bir keşif değil. Birleşik Devletlerde sol kanadın eylemlerinin CIA tarafından desteklendiği daha önce de açıklandı.
Bu yöntemde değişim için çatışma ve çatışma da iki zıt kutup arasında çarpışma gerektirir. Sadece "sağ" ile bir şey yapamazsınız; elinizde hem "sağ" hem de "sol" olması gerekir. Vietnam Savaşı politikası yetmez; Vietnam Savaşı Karşıtı politikanız da olması gerekir. Aksi takdirde diyalektik yöntem değişim getirmez.

McGeorge Bundy
1961-1966 yılları arasında, Başkan Kennedy ve Başkan Johnson'ın Ulusal Güvenlik Özel Yardımcısı, yine Bundy idi. Ama bu pozisyonla ilgili olarak, Henry Kissinger'da ortaya çıkmış olan bir özellik vardır. Bu pozisyon, Başkan'a ulaşan bilginin izlenmesi için kullanılabilir; aslında, pozisyondaki kişinin öncelikli görevlerinden biri, Başkanlık masasına ulaşan belgelerin sayısını azaltmaktır.
Bu izleme sürecinin diğer özelliklerinden biri, bu pozisyondaki kişi, Başkan'ı yüzeysel bilgilerle çevrili bir ortamın içine sokabilir. Başkan'a iletilen bilgiler kontrol edilirse, kararlar da kontrol edilebilir. Seçilmiş bilgiler, seçenekleri kontrol edebilir.

Kavanozu Kapalı Tutmak
Amerikan Tarih Kurumu ve vakıflar sayesinde Teşkilat'ın tarihi kontrol altında tutma planı kesinlikle başarıya ulaşmıştır. Bunun nedeni -fazlasıyla etkili olmakla birlikte- doğrudan sansür değil, Amerikan "eğitimli kesimi"nin kolayca aldatılabilir olmasıdır.
Doğrudan sansürden daha etkili başka bir yöntem, hoş olmayan gerçekleri nötralize etmek için sağ-sol politik spektrumunu kullanmak ve vatandaşları belli şekilde düşünmeye şartlamaktır.
Basının "sol" eğilimli kesimi, her zaman için "sağ" kesimden gelen saldırgan fikirlere ve bilgilere karşılık verecek, diğer taraf da aynısını yapacaktır.

Sonuç
Eğitim ve vakıflara baktıktan sonra, "sürekli barış için sürekli savaş" sistemini incelememiz gerekecek.

TEŞKİLAT EĞİTİMİ NASIL KONTROL EDİYOR?
Amerikan toplumunun ve dünyanın geleceğini kontrol etmek isteyen herhangi bir grubun, öncelikle eğitim sistemini, yani geleceğin nüfusunu kontrol etmesi gerektiğin de açıkladık.

Bu elbette ki Hegel'in elit kesime tanıdığı bir ayrıcalıktır. Devlet mutlaktır. Ama devlet aynı zamanda da bir kurgudur. Eğer Teşkilat devleti kullanabilirse, sonuçta o da mutlak olur.

Muhtıra İki: Bak-Söyle Eğitimi
Yüzyılımızda Amerikan eğitim sistemindeki en büyük trajedi, çocuklarımıza okuyup yazmayı ve kendilerini yazılı olarak ifade etmeyi öğretememiş olmamızdır. Eğitim sistemi için bu çok büyük bir sorun olmayabilir. Daha sonra göreceğimiz gibi, zaten asıl amaçlan önemli olan konuları öğretmek değil, çocukları organik bir toplumda birbirine yapışık ve benzer birimler olmaya şartlanacak şekilde yetiştirmektir;

Öğrenmeyi bak-söyle sistemiyle gerçekleştirmek, sağır-dilsizler için özellikle kullanılan bir yöntemdir ve bu sistem, fonksiyonel açıdan okuma yazması olmayan çok kuşak yetiştirmiştir. Fakat okumak öğrenmek için esastır ve öğrenmek de birçok meslek için şarttır. Okuma yazması olanlar ise, derinlik ve tarz oluşturamayacak kadar kelime yoksuludur.

Bu araştırmada asıl önemli nokta, yöntemlerinin ve amaçlarının Teşkilat'ınkilerle paralel olmasıdır. Eğitim konusunda Illuminati'nin amacı şöyle tanımlanmaktadır:
"Her köşedeki sıradan insanları kazanmalıyız. Bu özellikle okullar aracılığıyla olacaktır; bu yüzden her türlü açıklık, cesur girişimler, gösteriler, popülerlik ve hoşgörü, tarafımızdan kullanılacak ve teşvik edilecektir."

Wilhelm Maximilian Wundt
Karl Marks ve von Bismarck, Hegelist teoriyi sadece politik alana uyarlarken, Johann Herbart'tan etkilenerek Hegelist düşünceyi eğitimi alanına uyarlayan kişi Wilhelm Wundt idi;

Wundt, kişinin sadece kendi deneyimlerinin bir sonucu olduğuna inanıyordu. Bu noktadan hareketle, Wundt, kişinin aslında kendi iradesi olmadığını, kendine ait kararlar verip onları izlemediğini savunmuştur. Kişi sadece rehberliğe ihtiyaç duyan bir piyondur.
3. Yeni deneysel psikoloji bilimini öğrenmek için, Avrupa'nın dört bir yanından ve Birleşik Devletlerden Öğrenciler, Leipzig'e, Wundt'un yanına gelmiştir. Bu öğrenciler daha sonra kendi ülkelerine dönmüş, eğitim fakülteleri ya da psikoloji kürsüleri kurmuş, yeni psikoloji alanında yüzlerce doktor yetiştirmişlerdir.
Asıl sorunumuz, Wundt'un çalışmasının Hegelist felsefeye dayanması ve kişinin devlet karşısında değersiz olduğunu savunan Hegelist düşünceyi yansıtmasıdır; Wundt'un çalışmalarında vardığı nokta ise, insanın günlük deneyimlerinden etkilenen bir hayvandan fazlası olmadığı görüşüdür.

Muhtıra Beş: Baltimore Projesi
Kısacası, Baltimore'da neler olduğunu Gilman biliyordu; DAHA ADI ORTAKLARA VERİLMEDEN ÖNCE! Peki, Hall ne öğretiyordu? Yine, kendi kelimeleriyle:
""Öğrettiğim psikoloji, neredeyse tamamen deneyseldi ve Physiological Psychology (Fizyolojik Psikoloji) adlı çalışmasının daha geniş ve ikinci basımında Wundt'un sunduğu fikirlerin çoğunu kapsıyordu.""
Böylece, Daniel Coit Gilman'ın Johns Hopkins'te attığı tohum, iç içe geçmiş eğitim fakülteleri ve psikoloji kürsüleri sayesinde, bugün eğitim sistemimizi etkisi altına almış devasa bir ağa dönüştü.

Teşkilat'ın Eğitim Alanındaki Hedefleri
Eğitim alanındaki bu amaçlar, her ne şekilde olursa olsun, herhangi bir hükümet eylemiyle gerçekleşmemiştir. Aslında, eğer eğitim sistemi yasama tarafından şu anki durumuna getirilmiş olsaydı, anayasaya uygunluğu açısından kesinlikle sorgulanmış olurdu.
Tam aksine, eğitim sisteminin felsefesi ve uygulamaları, Teşkilat'ın büyük ölçüde etkisi ve bazen de kontrolü altında olan özel vakıfların devasa para yardımları sayesinde günümüzdeki haline gelmiştir.

John Dewey'in Teşkilat ile Bağlantısı Nedir?
Felsefede zaten Hegelist olan Dewey, Wundt ve Hall'un deneysel psikolojisini alarak, sosyal değişim için eğitim kavramına uyarladı. "Okul öncelikle sosyal bir kurumdur. Sosyal bir süreç olarak eğitimi ele aldığımızda, okulun çocuğu atalarından miras kalan özellikleri geliştirerek bu yetenek ve güçleri sosyal amaçlar için kullanacak şekilde biçimlendiren ortam olarak tanımlayabiliriz. Bu yüzden, eğitim, gelecekteki bir yaşam için hazırlanmak değil, yaşamın kendisidir.""
Bundan anladığımız şey, Dewey'in eğitiminin çocuk odaklı değil, devlet odaklı olduğudur. Çünkü Hegelizm'de "sosyal amaçlar" daima devletin amaçlarıdır.
Modern anne-babalar ve eğitim sistemi arasındaki yanlış anlaşılmaların başladığı nokta işte burasıdır. Ebeveynler, çocuklarının yetişkinlerin dünyasında kullanacakları bazı becerileri öğrenmek için okula gittiklerine inanmaktadırlar; oysa Dewey, açıkça "eğitim gelecekteki bir yaşam için hazırlanmak değil, yaşamın kendisidir,"" demektedir. Dewey'in eğitim sistemi, çocuğun yeteneklerini geliştirme sorumluluğunu kabul etmemekte, bunun yerine ve tam aksine, sadece çocuğu gelecekteki organik bir bütünün parçası olmaya hazırlamaya odaklanmaktadır;

TEŞKİLAT SAVAŞ VE DEVRİMLERİ NASIL YARATIYOR
Teşkilat tarafından yaratılmaya çalışılan sonuç, bir Yeni Dünya Düzeni'dir. Kontrollü çatışma olmadan, bu Yeni Dünya Düzeni'nin yaratılması söz konusu olamaz.
Toplum içindeki bireylerin rasgele eylemleri, bu sentezi getirmez, çünkü yüzeyseldir ve bu yüzden özel olarak yaratılması gerekir. Ve bu, çatışmanın hesaplanması, kontrol edilmesi ve kullanılmasıyla mümkündür. Bütün bu süre boyunca bu sözünü ettiğimiz sentez aranırken, birbirlerine karşı partilerden birine dâhil olmanın, yani taraf tutmanın hiçbir anlamı yoktur. Bu, uluslararası bankerlerin neden Nazileri, Sovyetler Birliği'ni, Kuzey Kore'yi, Kuzey Vietnam'ı Birleşik Devletlere karşı desteklediğini açıklamaktadır. "Çatışma", bir yandan dünyayı tek bir Dünya Devleti'ne doğru zorlarken, bir yandan da kazanç getirmektedir. Bu süreç, günümüze kadar sürmüştür.

Yaratılmış Çatışma ve Diyalektik Yöntem
1. GİRİŞ
Teşkilat'ın yapısının, çalışma tarzının ve amaçlarının, Hegelist diyalektik yöntemiyle açıklanması gerektiğini de belirtmiştik. Operasyonları başka hiçbir felsefi yaklaşımla açıklanamaz; bu yüzden, Teşkilat asla "sağcı" ya da "solcu" laik ya da dindar, Marksist ya da Kapitalist diye tanımlanamaz. Teşkilat ve amaçları bunların tümüdür ama tek başına hiçbiri değildir.
Hegelizm'de politik "sağ" ve politik "sol" veya Hegelist terimlerle tez ve antitez arasındaki çatışma, tarihin ilerlemesi ve tarihsel değişimlerin oluşması için esastır. Tez ve antitez arasındaki çatışma, bir sentez ortaya çıkarır ki bu da yeni bir tarihsel durum anlamına gelir.

2. DİYALEKTİK YÖNTEM NASIL İŞLER?
Son 200 yıl boyunca, yani Alman felsefesinde Kant'ın yükselişinden bu yana, birbiriyle çatışan iki felsefe sistemini tanımlayabiliriz. Birleşik Devletlerde, İngiltere Birleşik Krallığı'nda ve Fransa'da, felsefe bireye ve bireyin haklarına dayanır. Ama Kant'tan bu yana, 1945'e kadar Fichte ve Hegel aracılığıyla, Almanya'da temel felsefe evrensel kardeşlik ve bireyselliğin inkâr edilmesidir; bu görüş, Batılı klasik liberal düşüncenin tamamen zıddıdır. ^ Alman idealizmi, Karl Marks'ın, Bismarck, Hitler, Sağcı ve Solcu Hegelistlerin çalışmalarının felsefi temeliydi. Ama paradoks şudur: Hegel sadece en muhafazakâr Alman hareketlerine teorik temel oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda 19. yüzyıldaki devrimci hareketlerin çoğunun da çıkış noktası olmuştur. Hem Marks hem de Hitler, felsefi temellerini Hegel'e dayandırmışlardı.
Batı'da yaşayan bizlerin çoğu için yabancı kavramlarla dolu olan Hegelist politik düşünce sisteminden, devletin "Tanrı'nın tarih boyunca ayak izleri", devletin aynı zamanda Tanrı olması, vatandaşın tek görevinin devlete hizmet etme yoluyla Tanrı'ya hizmet etme olması, bir vatandaşın ancak devlete boyun eğdiği ölçüde özgür olabilmesi gibi absürt durumlar ortaya çıkmaktadır.
Bu Hegelist felsefe sisteminden, tarihsel diyalektiğe geliyoruz ki bunun anlamı, tüm tarihsel olayların, zıt güçlerin çatışmasından ortaya çıktığıdır. Bu nihai olaylar, çatışan gruplardan üstün ve farklıdır. Herhangi bir fikir ya da herhangi bir fikrin uygulanması, TEZ olarak düşünülebilir. Herhangi bir tez, zıt güçlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır ki buna da ANTİTEZ denir. Nihai sonuç tez ya da antitez değil, çatışan iki zıt gücün bir sentezi olacaktır.
Das Kapital adlı çalışmasında, Karl Marks, kapitalizmi tez, komünizmi ise antitez olarak görüyordu. Tarihçiler tarafından tamamen gözden kaçırılan nokta -Marksistler de dâhil olmak üzere- bu güçler arasındaki çatışmanın sonucunda ortaya çıkacak olan toplum yapısının kapitalist ya da komünist değil, bu iki zıt güçlerin bir sentezi olacağıdır. Hegelist sistem, böyle bir çatışmanın sonucunda kapitalist ya da komünist olmayan başka bir toplum yapısının ortaya çıkacağını göstermektedir. Dahası, bu Hegelist olaylar düzeninde, yeni sentez devletin Tanrı, bireyin mutlak devletten daha aşağıda ve değersiz bir köle olduğunu vurgulamaktadır.
O halde Hegelistler için bir Parlamento'nun ya da Kongre'nin önemi nedir? Bu kurumlar, bireylerin kendi fikirlerinin bir parça değeri olduğunu hissetmelerine olanak tanırken, aynı zamanda da herhangi bir "köylü"nün ola ki şans eseri mantıklı bir fikir vermesi durumunda, devletin hemen fikri sahiplenmesini sağlamaktadır. Hegel bunu şu şekilde açıklamaktadır: "Bu katılımın, hayali özgürlük ve kibrin amacı, bireylerin kendilerini etkili hissetmelerini, böylece bir fark yarattıkları duygusunu yaşamalarını sağlamaktır."
Hegelistler için ulusların organize çatışması anlamına gelen savaşlar, fikirler arasındaki çatışmaların gözle görülür sonucudur.

Hegel için bireyin hiçbir önemi, hiçbir hakkı yoktur ve ahlak, bir lideri izlemektir. Hırslı bir birey için altın kural, Senatör Mansfield'ın sözlerinde gizlidir: "istediğini elde etmek için istenileni vermelisin."
Bunu Birleşik Devletler Anayasası'nın ruhuyla bir karşılaştırın: "Biz halk" devlete bazı güçler veririz ve geri kalanı halka saklarız. Kilisenin ve devletin ayrılması, Birleşik Devletler Anayasası'na işlenmiştir ve bu Hegel'in "devlet dünyadaki Tanrı'dır" görüşünün inkârıdır. Bu yasal gereği Birleşik Devletlerdeki Teşkilat'ın, İngiltere'deki Grup'un, Almanya'daki Illuminati'nin ve Rusya'daki Politbüro'nun eylemleriyle karşılaştırın. Bu ayrımcılar için devlet mutlaktır ve kendi kendini devletin başına getirmiş olan elit kesim, gerçekten de dünyadaki Tanrı'yı oynamaktadır.

4. SAVAŞ VE DEVRİMLERİN YARATILMASI
Okul kitaplarında savaş ve devrimler, zıt güçlerin çatışmalarının tesadüfî sonuçları olarak gösterilmektedir. Bu kitaplara göre, politik pazarlıkların çürümesi fiziksel çatışmalara yol açmakta, sonuçta savaşlar çıkmaktadır. Ne yazık ki bu tam anlamıyla bir saçmalıktır. Savaşlar daima kişilerin kasıtlı ve yaratıcı eylemleri sonucunda başlar. Batılı okul kitaplarında da devasa boşluklar vardır. Örneğin, II. Dünya Savaşı'ndan sonra, Nazi savaş suçlularını yargılamak üzere görevlendirilen mahkemeler, Batı'nın Hitler'i desteklemesiyle ilgili bilgileri sansürlemekte çok dikkatliydiler. Aynı şekilde, 191 7 Devrimi'nde Sovyet ekonomisine yapılan Batı kaynaklı finans yardımları da gizlenmiştir.
Devrimler, politik ya da ekonomik zorlanmalardan doğarak otokratik bir devlete karşı girişilen doğaçlama olaylar olarak gösterilir. Batılı okul kitaplarında, devrimlerin finans desteğine ihtiyaç duydukları ve dünya üzerindeki birçok devrimin arkasında Wall Street'in yattığı belirtilmez.

Sonuç olarak, Hitler Almanya'sı, Sovyetler Birliği ya da Komünist Çin olsun, Batılı tarih kaynaklarımız bozulmuş, sansürlenmiş ve büyük ölçüde işe yaramaz hale getirilmiştir. Hiçbir Batılı vakıf bu tür konuların araştırılması için finans desteği vermez; bu tür araştırmaları yapabilecek sadece birkaç Batılı akademisyen çıkabilir ve onlar da hazırladıkları kitapları bastıracak bir yayıncı bulamazlar.
Aslında, büyük ölçüde kaydedilmemiş bir tarih daha vardır ve bizim okul kitaplarımızda yazandan son derece farklı bir hikâye anlatmaktadır. Savaşların kasıtlı olarak yaratılması, hükümetlerin değişmesi için bilinçli bir şekilde devrimlerin desteklenmesi ve bir Yeni Dünya Düzeni yaratılması için çatışmaların kullanılması.
Batı girişimci teknolojisi olmadan, Sovyetler Birliği hiçbir ekonomik ilerleme kaydedemez. Aslında, 1944'te Stalin'in de Harriman'a söylediği şey buydu. 30 Haziran 1944 tarihinde Sovyetler Birliği'ndeki Amerikan Büyükelçisi Harriman tarafından Devlet Departmanı'na yazılmış mektuptan bir alıntı: "Stalin, savaştan önce ve savaş sırasında Birleşik Devletlerin Sovyetler Birliği endüstrisine yaptığı yardımlarla ilgili minnetini ifade etmiştir. Sovyetler Birliği'ndeki büyük endüstri girişimlerinin üçte birinin Birleşik Devletler yardımı veya teknik desteği sayesinde inşa edildiğini bildirmiştir."
Eğer 1947'de Sovyetler Birliği bir düşman olarak görülüyorsa, çok güçlü bir savunma alanı oluşturmamız gerekmiyordu. Yapmamız gereken şey, teknolojinin kesilmesiydi. Hiçbir şekilde Sovyet teknolojisi yoktu ve SOVYET TEKNOLOJİSİNDEN SÖZ EDİLEMEYECEĞİNİ HARRİMAN BİLİYORDU.
Dahası, Harriman, Sovyetler Birliği ile "daha fazla ticaret yapılması" için ısrar edenlerin başında geliyordu ve ticaret, teknoloji transferi için önemli bir araçtır. Diğer bir deyişle, Harriman, aynı anda İKİ ÇATIŞMA POLİTİKASINI birden zorluyordu.
(a) Kendi teknolojimizin ihracıyla bir Sovyet gücünün oluşturulması
(b) O güce karşı bir Batı savunması
Alın size Hegelist diyalektik yaklaşımı! Teze karşı antitez ve çatışmanın yeni bir sentezi doğurması.

I. TEŞKİLAT, SOVYET ORDUSUNA YARDIM SAĞLIYOR
Thacher, zorlukla ayakta duran Sovyet Hükümeti'nin -1918'e kadar Rusya'nın sadece çok küçük bir bölümünü kontrol ediyordu- hemen tanınması gerektiğini değil, aynı zamanda Sovyet Ordusu için yardım gerektiğini bildiriyor, Bolşevikler kontrolü ele geçirene kadar Japonları Sibirya'nın dışında tutmak için de müdahale öneriyordu.
Sovyetler, manganez yataklarını işlemek ve taşımak için modern ekipmanlar ve nakliye tesisleri elde ettiler; döviz kredisi aldılar ve sonunda, Sovyetler Birliği'ne kredi verilmemesi konusundaki Amerikan yabancı politikasını çiğnediler. Bir kez daha anlaşmalar W. A. Harriman Company ve Guaranty Tröstü ile yapılmıştı.

IV. TEŞKİLAT, DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NIN ARAŞTIRAMAYACAĞI KADAR GÜÇLÜ
Teşkilat, Rusya'yı geliştirmek için planlarını uygulamaya devam ederken, Dışişleri Bakanlığı hiçbir şey yapamıyordu. Tüm bürokratları, hipnotize olmuş gibi Washington D.C.'de elleri kolları bağlı bir halde oturuyorlardı.
Ama asıl ilginç olan nokta, BİRLEŞİK DEVLETLER HÜKÜMETİNİN HİÇBİR ŞEKİLDE SORUŞTURMA YÜRÜTEMEMİŞ OLMASIDIR. Buradan anladığımız şey, perde arkasındaki bir gücün kesinlikle sorgulanmaması gerektiğidir.

VII. POLİTİKACILAR AMERİKAN VATANDAŞLARINA NE SÖYLEDİLER?...
Aslında, tam o dönemde, hükümet tanımak konusunda kesin davranışlar sergileyen Birleşik Devletler, Rusya için ilk Beş Yıllık Kalkınma Planı'nı hazırlıyordu. Planlama çalışması, büyük ölçüde Amerikan firmaları tarafından yapılıyordu.
Kanunlara göre sadece askeri ürünlerin ihraç edilmesine izin veriliyordu. Aslında, sıra dışı miktarlarda endüstriyel malzemenin ve ekipmanın yanı sıra, Sovyetler Birliği'nin rahatça Amerikan Doları basabilmesi için, Hazine Bakanlığı'nın para kalıpları da gönderiliyordu!
II. Dünya Savaşı'ndan bu yana, Birleşik Devletler ve Sovyetlerin teknolojisi hep başa baş gitti.
Kısacası, Sovyetler Birliği'nin yaratılmasının kaynağı da Teşkilat'tır: Sovyetler Birliği'nin başlarda ayakta durabilmesinin nedeni yine Teşkilat' tır.

IV. ÇATIŞMADAN KAZANÇ
Savaş ve devrimler, kazanç fırsatları sunar.
Çatışmalar, Teşkilat'ın kontrolü ya da etkisi altındaki şirketler için kazanç kaynağı olarak kullanılabilir. II. Dünya Savaşı'nda, Kore Savaşı'nda ve Vietnam Savaşı'nda, Amerikan şirketlerinin "kazanç" için düşmanlarla ticaret yaptığını gösterebiliriz.

Yeni Diyalektik; Angola ve Çin
1. YENİ BİR DİYALEKTİK SÜREÇ ZORUNLULUĞU
II. Dünya Savaşı, 1920'lerde ve 1930'larda yaratılan diyalektik sürecin zirve noktasıydı. "Sol" ve "sağ", yani Sovyetler Birliği ve Nazi Almanya'sı arasındaki çatışma, bir sentezin oluşmasına yol açtı; bunun arkasından Birleşmiş Milletler, Ortak Pazar, COMECON, NATO, UNESCO, Varşova Paktı, SEATO, CENTO ve son olarak da Trilateral Komisyon geldi. Bunların hepsi Yeni Dünya Düzeni'ne doğru bir başlangıçtı.
II. Dünya Savaşı, daha yüksek seviyede bir senteze ulaşmak için Teşkilat'ı yeni bir diyalektik süreç arayışına itti. Var olan sürecin kaynağı, 1950'deki Ulusal Güvenlik Muhtırası 68'de bulunabilir (The Phoenix Letter, Ocak 1984'te analiz edilmiştir). NSC 68, Batı teknolojisinin daha ileri bir Sovyetler Birliği inşa etmesi için yolu açtı; 1960'larda ve 1970'lerde, bilgisayarlı uzay çağı teknolojisine ulaşıldı. Aynı dönemde, NSC 68, Birleşik Devletler savunmasının aşırı gelişimini de vurguladı; gelecekteki olası bir Sovyet tehdidine karşı! NSC 68'deki analiz, son derece zayıftı, çünkü Sovyetler, Batı teknolojisi olmadan ilerleyemezlerdi. NSC 68, teknoloji transferinin devamını sağladı. Diğer bir deyişle, Batı firmalarının Sovyetler Birliği'ne yayılmasına izin vermekle, NSC 68 aynı zamanda Birleşik Devletler savunma bütçesini de tartışmaya açtı.
Sınırlı dünya görüşleri dikkate alındığında pek de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ne yazık ki Teşkilat'ın NSC 68'e dayalı diyalektik planı işe yaramadı. Geçmiş yirmi yıl boyunca diyalektik süreci kontrol altında tutmak için kullanılan öncelikli araçlar (a) bilgi, (b) borç ve (c) teknoloji olmuştu. Bunlar zamanla önemini ve etkisini kaybetti. Bugün artık 1950'lerde olduğu gibi işe yaramıyorlar.
Yine de o ya da bu şekilde bilgi kontrolü başarılı oldu. Entelektüel dünya, hala "sol" ve "sağ" arasındaki sözde savaşa kilitlenmiş durumda; oysa gerçek mücadele, bireysel özgürlükle mutlak devletin tecavüzcü gücü arasında.
Batı'da seçim, kontrollü "sol merkezli" bilgi ile kontrollü "sağ merkezli" bilgi arasında.24 İki kontrollü grup arasındaki bilgi çatışması, bilgiye dayanan bir çatışmayı sürekli olarak canlı tutar. İki taraf için de hoş olmayan gerçekler hemen unutulur. İki grubun görüşüne de uymayan kitaplar hemen toplatılıp yok edilir, çünkü hem "sağ" hem de "sol" kesimin öfkesini çeker.
Kısacası, Sol-Sağ çatışmasının sahteliğini gösteren herhangi bir yayın, kolayca gözden çıkarılır; halk, bir "seçenekleri" olduğuna inanmaya ve böylece kontrol altında tutulmaya devam eder.
İkinci kontrol mekanizması, borçtur. Eğer Marksist ülkeler teknoloji ithal edeceklerse, bunun karşılığını ödemek için ya Batı parası kazanmalı ya da borç almalıdır. Tabii bu borçlar geri ödenmelidir. Bazı açılardan, borçlular yükümlülüklerini yerine getirmekten vazgeçmedikleri takdirde, alacaklıların kontrolü altındadırlar. Zayıf nokta, yükümlülüğün yerine getirilmemesidir.
Üçüncü kontrol mekanizması teknolojidir. Eğer daha yüksek üretim seviyelerine çıkmak için teknoloji ithal edilmesi gerekiyorsa, o zaman alıcı "üretim sanatı"ndan daima uzak duracaktır. Ama burada Teşkilat'ın zayıf noktası, askeri teknolojinin bir pazar sistemi gerektirmediğini unutuyor olmalarıdır.
Ne var ki diyalektik plan birçok nedenle işe yaramamıştır. Öncelikle, bilgi kısıtlaması Teşkilat'ın beklediği kadar başarılı olmamıştır. Time ve Newsweek, Teşkilat'a haftalık haber özetleri üzerinde hâkimiyet kurma şansı vermiştir. Televizyon kanalları, izleyici tepkilerini ölçebilmeye başlamıştır; belli bir ölçüye kadar. ^ Ama Teşkilat, bireyleri, görece küçük akademik grupları, dışarıdaki üniversiteleri, propagandalarındaki açıkları araştırmaktan ve sorgulamaktan alıkoyamadı. Genellikle "sol" veya "sağ" şeklinde yanlış adlandırılan bu gruplar, aslında sol-sağ spektrumunun dışında kalmaktadırlar.
İkincisi, borç silahı aşırı kullanılmış durumdadır. Komünist ülkeler, artık Batılı bankerlerden aldıkları borçlarla doymuşlardır.
Üçüncüsü, teknoloji hala güçlü ve yararlı bir silah olmasına karşın, Batı dünyasının teknoloji vererek geliştirdiği düşman ülkeler, şimdi kendisi için ciddi tehlike oluşturmaktadır.
Son olarak, bugünün dünyasında yeni bir diyalektik süreç oluşturmaya engel olarak iki temel gerçeği gösterebiliriz. Birincisi, Marksist kuvvetlerin dikkatli güçlendirilmesi; Marksist Angola için yeşil ışık yanmıştır ama Marksist Grenada için ışık kırmızıya geçmiştir.
İkincisi, tamamen yeni bir kolun oluşturulması gerekmektedir ve bu kendi içinde Marksist olan Komünist Çin'dir ama bu da muhtemelen Sovyetler Birliği'nden potansiyel itiraz görecektir. Teşkilat'ın yeni bir süper güç yaratma çabaları devam etmektedir ama bunun çok azı basına yansımaktadır. Bu yeni antitez, Nazi Almanya'sının yerini alacaktır.

II. TEŞKİLAT BİR MARKSİST ANGOLA YARATIYOR
Afrika'nın güneybatı sahilinde eski bir Portekiz bölgesi olan Angola, diyalektik süreçteki Marksist kolun yaratılmasının çağdaş bir örneğidir.
Angola ile ilgili resmi görüş, Angola'nın bir Portekiz sömürgesi olduğu ve baskın Portekiz yönetiminin sonucunda Marksistlerin "demokrat" güçlere karşı zafer kazandığı bir bağımsızlık hareketine yol açtığıdır.

Başkan Kennedy'nin sözlerinde, oldukça küçük görünmesine karşın, son derece önemli olan bir nokta vardır. Anlayabildiğimiz kadarıyla Kennedy, Birleşik Devletlerin Marksistleri değil, Milliyetçileri desteklediğini sanıyordu; oysa Birleşik Devletler aslında Marksistlere yardım ediyor, 191 7'de Rusya'daki Bolşevik Devrimi'nde olduğu gibi Güney Afrika'da da aynı oyunu oynuyordu.

III. TEŞKİLAT, ÇİN'DE YENİ BİR DİYALEKTİK KOL OLUŞTURUYOR
2000 yılına gelindiğinde, Komünist Çin, Amerikan teknolojisini ve insan gücünü kullanarak "süper güç" haline gelmiş olacak. Tahminimize göre Teşkilat'ın amacı, bu gücü Sovyetler Birliği ile çatışma haline sokmak.

TEŞKİLAT'IN GİZLİ KÜLTÜ
Teşkilat'ın Gizli Kültü'ne Giriş
Gizli tutulmuş politik konular ve eylemler, tarih boyunca baskı ve zorlama kavramlarıyla birlikte anılmıştır. Dahası, politik tutkuları ya da politik eylem geçmişi olan organizasyonlarda gizlilik, daima şüphe çekmiştir. Özgürlük daima açık politik eylem ve tartışma kavramlarıyla, baskı ise daima gizlilikle elde edilebilmiştir.

Daha yakın zamanda, İngiltere'de çok şaşırtıcı bulgular elde edildi; bunlara göre, Sovyet KGB tarafından yürütülen bir masonluk hareketi, İngiliz istihbaratına sızmayı ve çökertmeyi amaçlıyordu. Gerçek farmasonluk, muhafazakâr yapıda bir organizasyon demektir ama devrimci amaçlarla kullanılabilir ve kullanılmıştır da. Masonluğun amaçları bir birlik ve yardımlaşma ortamı oluşturmak şeklinde halka açıklansa bile, masonların yetenek gerektirdiği düşünülen alanlarda birbirlerine yardım ettikleri ve destekledikleri de bilinen bir gerçektir.

Kurukafa ve Kemikler Ne Kadar Gizlidir?
Eğer Teşkilat bu kesin gizliliği sürdürüyorsa, belgelerini ve üyelik kayıtlarını nasıl ele geçirebildik?
Bunun nedeni, gizliliğin aynı zamanda dikkat çekici olmasıdır. Gizlilik, niyetlerle ilgili şüphecilik doğurur. Bu da sonuç olarak gizliliği kırma eylemini getirir.

3. ORGANİZASYONLARIN GİZLİLİĞİ
Illuminati üyeleri arasında yazılmış ve Baverya hükümeti tarafından yayınlanmış bir mektup :
"Teşkilatımızın gücü, gizliliğinde yatmaktadır; hiçbir yerde, hiçbir şekilde kendi adıyla anılmamalıdır; daima başka bir uğraşla ve başka bir isimle gizlenmelidir."
İki organizasyonun da üyeleri birbirlerine yardım etmek için nüfuzlarını ve güçlerini kullanmaktadırlar. Bu, Teşkilat dâhilinde ve haricinde bilinen bir gerçektir.
Illuminati mektubundan başka bir alıntı:
"Teşkilatımızın gücü, daima üyelerinin avantajına kullanılmalıdır. Hepsine yardım edilmelidir. Ortak çıkar olmadığı sürece, daima başkalarına tercih edilmelidirler."
0 Responses