Murat Çetin
Bu da ne! Bu taraçada ne var böyle? Dikkatini çeken şey o kadar mühim değildi. Fakat yine de …

İnsanın tehlike anında yaptığı en büyük hata acele etmesidir. İşin kötüsü kendi kendine ne kadar "acele etmeyeyim, yavaş hareket edeyim" dese gene acele etmekten kendini alamaz ve her şeyi berbat eder.

"Ne var, ne oldu?" diye heyecanla sordu Verruso. Montalbano'nun iyi bir öğrencisi olan Fazio, olayı ağız kalabalığına getirmeye çalışıyordu.
"Sizin o kişi olmadığınızın kanıtlanması gerekiyor. Anlatabildim mi?"
"Gerçekten de ben..."
"Belki de siz o kişisiniz yoksa, değilsiniz. Anlatabildim mi?"
Zavallı Montelusa Tarım Ofisi görevlisinin kafasında ne denli bir sıkıntıya yol açtığından habersiz konuşmaya devam ediyordu.

"Siz, kesinlikle şeytansınız," dedi Montalbano. "Sizi şu sıktığınız kokudan tanıyorum." Sonra doğaüstü varlığa nasıl davranacağını kestiremeyip, burnunun ortasına kuvvetli bir yumruk attı.

Herkesin bildiği gibi anılar kiraz gibidir, biri diğerinin yanında bitiverir ama sık sık hoş olmayan, anılmak istemeyenler de sıraya girip, insanı onu yoldan çıkarıp, ayakkabılarının çamurlandığı kirli ve karanlık sokaklara sürüklerler

Genelde aklından kötü düşünceler geçen biri için en kritik an olan sabahın ilk ışıklarında, adam mücadelesinin artık sonunda olduğunu, günlerinin sayılı olduğunu anlar.

"Öğretmenin de uslu olduğunda sana çikolata veriyor mu?"
İşte kurt Montalbano masum cennet elmasını eşmeye başlıyor.
"Hayır, eskiden bana şeker veriyordu."
"Şimdi artık vermiyor mu?"
"Hayır, ben istemiyorum. O artık çok kötü biri oldu."
"Neler diyorsun öyle? Annen bana öğretmeninin seni çok sevdiğini söyledi, seni hep okşayıp öpüyormuş..." İşte şimdi de çürümeye yüz tutmuş elmanın içindeki kurt ortaya çıkmıştı. "Evet, ama ben artık istemiyorum." "Neden?"

Lorella kendisine saldıranın kim olduğundan emin olamadığını söyleyince, komiser onun gerçeği söylediğine inanmıştı. İçgüdüsel olarak gördüklerinin kesinlikle doğru olduğunu söyleyip, yemin edenlere pek inanmazdı. Bu tür insanların söylediklerinin genelde kısa bir süre sonra doğru olmadığı ortaya çıkardı. Ona göre en doğru tanıklık, kuşku tohumundan büyüyendir, bu yüzden de sık sık kesin değildir.

Sözlerinde herhangi bir duraksama yoktu, kendinden çok emin bir şekilde konuşmasını noktalamıştı.

"Bakın komiser, De Rosa bana Borruso'yu alıp komisere götürmemi istedi. Ben size onu almaya gitmemi ister miyiz diye sorduğumda ise, benimle gelmeyi tercih ettiğinizi söylediniz, yorucu bir iş olmasına rağmen, bunu neden yaptınız?"
"Bilemiyorum, çavuş, galiba ilgilenmek zorunda olduğum kişileri, yaşadıkları yerde görmenin doğru olacağına inanıyorum. Belki yanılıyorum ama, bu şekilde onları daha iyi tanıyacağımı düşünüyorum."

Yavaşça ayağa kalktı. İlk önlem: yarım bardak sek whisky. İkinci önlem: antibiyotik kutusunu çöpe atmak.

"Benim soruma cevap verecek haliniz var mı?" diye söze başladı.
"Tanrı yardım edip, Meryem Ana yanımda olursa..."
Komiser Tanrı'nın ve Meryem Ana'nın o anda boş olmalarını gönülden diledi: o odada gerektiğinden bir dakika bile fazla durmayı hiç mi hiç istemiyordu.

"Sen de onu ölümle tehdit ettin. Dediğini de yaptın," diye tekrar araya girdi Fazio.
Montalbano ona kötü kötü baktı. Sözünün kesilmesinden hiç hoşlanmazdı, üstelik yalnızca kendisinden aşağı bir durumda olduğu için, birisine sen diye hitap etmeyi de doğru bulmuyordu.

Kitapta geçen yer ve isimlerin gerçekle ilgisi olmadığını belirtmek sanırım hem yararlı, hem de yersiz olacaktır. Bazı rastlantılar yakalayanlara, yaşamın kendisinin tamamen raslantılardan ibaret olduğunu hatırlatırım.
0 Responses