Murat Çetin
Arşen Lüpen İstanbul'da!...
Nasıl? Meşhur Fransız hırsızı, kibar serseri, Avrupa'nın her yerinde adı çıkan, maceraları her dile çevrilerek basılan şeytanlar kralı Lüpen mi?...

Cingöz başını öne eğdi ve sesini çıkarmadı. Bütün iyilik aşkına rağmen, kendisinden hâlâ en fena şekilde şüphe edilen adamların derin üzüntüsü yüzünü kaplamış gibiydi.

Cevap alamayacağına emin miydi? Yoksa bunu da mı biliyordu? Belki.

Malûmdur ki Avrupa’da, bir baloda, çok nüfuz sahibi başbakan da bulunuyormuş. Kadınlardan birinin gerdanlığı çalınmış. Başbakan, nüfuzuna güvenerek orada bulunan halka demiş ki:
— Şimdi şuraya bir tabak koyacağım, lâmbalar sönecek, yandığı zaman gerdanlığı tabağın içinde bulacaksınız. Hırsınız aklını başına toplayarak mücevheri iade edeceğinden eminim.
Bir tabak getirirler, başbakanın önüne koyarlar. Lâmbalar söner. Biraz sonra ışıklar yanınca ne görsünler? Ortada tabak da yok!

Soru, muhatabının zekâsını uyanık bulundurur.

Ölüm çok mühim bir şey değildir. Hayat, yaşandığı kadardır.

Ben hayatımda hiç kimse ile ortaklık kabul etmedim. En nefret ettiğim şey paylaşmaktır. Ya tam olmalı, ya sıfır; ya hep, ya hiç.

İki kişi arasında oynanan bir kumara dışarıdan karışmak isteyen ortaklıktan başka ne teklif edebilir?

Ben tecrübe ile biliyorum ki sinirleri ve şuuru hasta onlarlar, kendilerini sakin bir şefkatle seven insanların yanında büyük bir rahatlık duyarlar.
0 Responses