Murat Çetin
Yaşının ilerlemesiyle yaratıcılığının azaldığını kabullenen ve bu nedenle matematik yapmak yerine matematik hakkında yazmak gibi "ikinci sınıf bir iş yapmaya kalkıştığını daha ilk satırlarında belirten Hardy

İnsan iyi ile başlarsa daha iyiye doğru yol alır.

Hardy de Almanya'ya karşı olumlu duygular besliyordu. Ne de olsa Almanya on dokuzuncu yüzyılın büyük eğitici gücü olmuştu. Doğu Avrupa'ya, Rusya'ya, Birleşik Amerika'ya araştırmanın anlamını öğreten. Alman Üniversiteleriydi.

Çoğunluğun görüşlerini dile getirmek, üstün nitelikli bir kimsenin zaman harcamasına asla değmez. Tanım gereği nasıl olsa bunu yapacak pek çok başka kişi çıkar.

Herhangi ciddi bir amaca erişmede, zekâ ancak çok önemsiz bir tanrı vergisidir.

Matematikçinin işlevi bir-şeyler ortaya koymak, yeni teoremler ispatlamak, matematik bilimine katkıda bulunmaktır; kendisinin ya da diğer matematikçilerin neler yapmış olduğunu anlatmak değil. Devlet adamları politika yazarlarını, ressamlar sanat eleştirmenlerini küçümserler; filozoflar, fizikçiler ve matematikçiler de genellikle benzer duygular taşırlar, insanların yararına çalışan kişilerin, bu çalışmaları açıklayan kişilere karşı duyduğundan daha derin, genellikle de daha haklı, başka bir küçümseme duygusu yoktur. Açıklama, eleştirme, övgü ikinci sınıf beyinlerin işidir.

Bu yirmi iki yılda bazı yönlerden geliştim, bazı yönlerden de geriledim. Fakat ne edebiyat eleştirmeni olacak kadar geliştim, ne de öyle olduğumu hayal edecek kadar geriledim.

Matematik alanında, elli yaşını geçmiş kimseler tarafından önemli bir katkıda bulunulduğunu hatırlamıyorum. Olgun yaşta bir kimse eğer ilgisini yitirip matematik çalışmalarını bırakmışsa bu ne kendisi için ne de matematik için, pek de ciddi bir kayıp olmayabilir.

İnsanları araştırma yapmaya yönelten pek çok neden vardır; ancak bunlardan üçü diğerlerinden çok daha önemlidir. Birincisi (ki bu olmadan öbür nedenler işe yaramaz), entelektüel merak, gerçeği öğrenme arzusudur. İkincisi, profesyonel saygınlık, yaptıklarının kendini tatmin etmeme endişesidir; ortaya koyduğu eser, yeteneği ile orantılı olmadığı zaman her onurlu zanaatçının duyduğu utanma hissidir. Sonuncusu da başarma hırsı, mevkii ve üne kavuşma arzusu, hatta sağlanacak para ve onun getireceği güçtür, işinizi yaptığınızda, başkalarının mutluluklarının artmasına, ya da acılarının hafifletilmesine katkıda bulunmuş olmayı görmek hoş bir duygudur; ancak siz o işi bu nedenlerle yapmamışsınızdır. O halde bir matematikçi, bir kimyacı, hatta bir fizyolog, bana çalışmasındaki güdünün insanlığa yararlı olmak olduğunu söylerse ona inanmam (inansam bile bundan dolayı onu daha saygıdeğer bulmam). Ona etken olan nedenler bu bahsettiklerimdir; bunda da dürüst bir insanın utanması gereken bir şey yoktur.

Bir hoca akademik kariyeri seçmekle bir şeylerden vazgeçer; özellikle de çok para kazanma olanağından. Bir profesörün yılda 2000 sterlin kazanması hayli zordur. îş güvenliğinin bu özveriyi kolaylaştıran bir etken olması doğaldır; ancak bir Housman'ın, bir Lord Simon ya da bir Lord Beaverbrook olmayı reddetme nedeni bu olamazdı. Onların mesleğini, yükselme hırsına sahip olduğu için; 20 yılda unutulacak bir insan olmayı küçük gördüğü için ret ederdi. Bütün bu avantajların yanında başarısızlık olasılığının da var olduğunu bilmek çok acı.

Ciddi bir matematiksel teorem; yani önemli fikirler arasında bağlantı kuran bir teorem matematikte, hatta diğer bilim dallarında önemli gelişmelere yol açabilecektir. Hiç bir satranç problemi bilimsel düşüncenin genel gelişmesini etkilememiştir.

Bir teoremin ciddi olup olmadığı, onun doğurduğu sonuçlar ile belirlenmez; bu sonuçlar sadece onun ciddi olduğunun göstergesidirler. Shakespeare İngiliz dilinin gelişmesinde büyük etken olmuş, Otway ise hemen hiç olmamıştır. Ama Sheakespare'in ondan daha iyi bir şair olmasını nedeni bu değildir. Daha iyi bir şairdir, çünkü çok daha iyi şiirler yazmıştır. Satranç probleminin daha az değerli olması, Otway'in şiirlerinde olduğu gibi, sonuçlan değil içeriği nedeniyledir.

Nasıl ki şiirde bile güzellik, bir ölçüde, içerdiği fikrin önemli olmasına bağlıysa, bir matematik probleminin 'güzelliği' de büyük ölçüde, onun ciddi oluşuna bağlıdır.

Housman'ın ısrarla vurguladığı gibi, şiirde düşüncenin önemini abartmak adet olmuştur: "Şiirsel düşünce diye bir şeyin var olduğuna kendimi ikna edemedim. Şiir, söylenen şey değil, onu söyleme biçimidir.

Eski ile yeni bilim dallarının birbiriyle çeliştiği bu devirde, Pythagoras'la başlayan ve Einstein ile de bitmeyecek olan, bilimlerin bu hem en yenisi hem de en eskisi lehinde söylenecek bazı şeyler olsa gerek.
0 Responses