Murat Çetin
Herkes herkese tecavüz ediyor Amerika'da.
Dakikada üç tecavüz oluyormuş.
Demek ki köşeye sıkıştıran ayaküstü bitiriyor işi.
Ayakta iş yapmak o kadar kabul görüyor ki,ülkede en gelişmiş sektör ayakkabı sektörü.
L.A Gear,Nike,Converse,Ali Star,ver star,git döviz gibi markalar bizim ülkemizde bile peynir ekmek gibi satıyor.

Sonra bu Amerikan filmlerini seyrede seyrede konuşmamız da etkilendi.
“Hey yabancı Kocamustafapaşa otobüsü bu duraktan geçer mi ha..
Hey hadi cevap ver ahbap.”
"Heey sen güneylisin galiba ha.Buralarda yenisin anlaşılan ortak.”

Biz etkilenmek için yer arıyoruz aslında.
Batı olmazsa doğu...Hiç arası yok yani.
Bir iki kadeh içenler de başlıyorlar farsçadan düz gitmeye...
“Ateş-i Suzan'ı firkat yaktı cismü canımı...”
Hayır adam anlamını bile bilmeden kederlenebiliyor ben buna çok şaşırıyorum.

Şu anlamsız haber cümlelerinden bahsediyordum değil mi?
TRT de bunlardan tonla var.
En sinir bozucusu da “Washington’a yakın çevreler..."
Lafa bak yahu!
Washington’a yakın çevrelermiş...”
İyi de kim bunlar?
Washington’a yakın çevrelerin özel ismi yok mu?
Şuna adam gibi “ben şimdi yapacağım yorumu götümden uyduruyorum ama bir kılıf bulmak zorundayım. O yüzden de Washington’a yakın çevreler diyorum” desenize.

Çıkarın ayakkabıları dedi.
Tüm cemaat az sonra ayakkabısızdı.
Şimdi elleriniz konuşacak ve kundalininiz yükselecek dedi.
Aman yarabbi yoksa herkesin ortasında otuzbir mi çekecektik?
Şükür böyle değilmiş.

Sonra Hintli mehdi mikrofona üç kere “püfff” diye üfledi ve şimdi elleriniz başınızın üzerine koyun bir serinlik hissedeceksiniz dedi.
Salon taş kesilmişti çünkü herkes eliyle tepesini yokluyor ve bir serinlik hissettiğini söylüyordu.
Doğruydu bu...
Çünkü bütün salondakiler kafayı üşütmüştü ve serinlik hissetmemiz doğaldı.

Hayır kendim kadar Pele'ye de acıyorum.
Adam Brezilya'nın ismini duyurmak için ciğerlerini paraladı da nooldu?
Brezilya denince şimdilerde aklımıza Peder Hose, Baron, İsaura, bok püsür gelmiyor mu?

Hiç unutmam bu Brezilya dizileri denen rezillikler vakti zamanında Köle İsaura adlı bir filimle başlamıştı.
Köle İsaura bitti ama biz ekran başında köle olduk bu sefer.

Zaten son yıllarda Türk halkını etkileyen iki önemli unsur var.
Brezilya dizileri ve futbol...
Daha doğrusu Brezilya dizileri ve Halı sahalar...
Kadınlar evde Brezilya dizisi seyrederken adamları beton üzerine halı döşenmiş sahalarda ter ve nostalji atıyorlar.
Saçı sakalı dökülmüş, göt bi yanda göbek bi yanda adamlar geçip giden gençliklerini tekmeliyorlar gecenin bir vakti.

(milletvekili) Hele bir tanesi var her cinayetten sonra
“Adam öldürmekle bir yere varmak mümkün değildir” diye haykırıyor.
Niye varılmasın ki?
12 Eylül'ü babam mı yaptı?
Bir yerlere varmak isteyen varıyor işte...

Hadi bunu anladım da, düğün arabalarına evleniyoruz diye yazmanın ne alemi var. Zaten arabanın halinden belli olmuyor mu evleneceğiniz.
Herkes plakalara mevcut durumunu yazmaya kalkarsa noolur bu memleketin hali? Allahaşkına.
“Boşanıyoruz.”
“Dulum”
“Mazim temiz.”
“İktidarsızım.”
“Kuşum ötmüyor evlenemiyorum.”

Fakat en kötüsü Sarhoş şoförler.
Mesela geçenlerde şahit oldum.
İki şöför bööyle zurna olmuşlar tartışıyorlar...
“Abiii sen sarhoşsun be.Arabayı ben kullanıyım istersen hani..”
“İyi de Hüseyinciğim arabayı sen kullanıyorsun zaten...”

Adam alkol komasına ambulans kala trafikçilere yakalanmış.
Trafikçi Radara yakalandınız dedikçe
“Hieeyt lan.Benim arabada 220 kadran var beni kimse yakalayamaz” diye havalara fırlıyor.
Sonra baktılar ehliyeti yok.
“Alıcaz abi” dedi sarhoş.
“Arabayı kullanmayı hayırlısıyla öğrenelim alıcaz...”

Zaten Türk şoförlerinin tedbirsizliğini bütün dünya biliyor artık. Almanya'daki Bild gazetesi Almanları şöyle uyarmış: “Eğer bir araba, şoförü olmadan trafikte seyrediyorsa şaşırıp paniğe kapılmayın. Arabanın şoförü kesinlikle Türk’tür ve teypteki kasedi değiştirmek için eğilmiştir.”

Kamyon şoförleri ise bir başka alem.
Yıllardan beri uykusuz araba kullanıyorlar diye günahlarını alıyoruz heriflerin.
Neresi uykusuz kamyon şoförlerinin ya?..
Hepsi direksiyon başında uyuyor işte...

Spor malzemelerinin bu kadar pahalı olduğu ülkemizde en gelişmiş spor engelli koşu bence.
Mesela koşacak ayakkabı yok.
Bu birinci engel.
Sonra koşacak pist yok.
Bu ikinci engel.
Antrenör yok, soyunma odası yok, duş yok, doktor yok...
Engelden bol ne var diyeceksiniz ama üstünden atlanacak engel bile yok...

Yalnız kötü tezahürata çok bozuluyorum.
Bir şey değil edilen küfürlerin mantığı da yok.
Örneğin “Fenere böyle koyarlar” lafı gerçekten hakaret mi?
Ya Fener tribününde 50 yaşında evde kalmış bakire bir kadın maç seyrediyorsa?
Üstelik koymak fiilinin içerdiği sevişme gayet hoş birşey.

Fakat gazetelerin en çok okunan sayfaları spor sayfaları.
Gazetede çalışan bir arkadaşım var.
Baktım Fenerbahçe 0-Konyaspor 5 diye bir manşet.
“Yahu bu maçı Fenerbahçe 5-0 kazanmamış mıydı” diye sordum.
“Haklısın abi” dedi “Ama patronun emri naaparsın.
Rakip gazete ne yazarsa biz tersini yazıyoruz...

Geçen gün vapurda gazete okurken,yanımdaki bir kafa, koltuk altımdan sıyrılarak gazetemin spor sayfasına yapıştı...
Baktım elinde de bir gazete var.
“Kardeşim kendi gazeteni okusana” diye çıkıştım adama.
“Bunda okunacak birşey yok abi.ben bunu sadece kuponları için alıyorum” demez mi?

Çok muzip bir arkadaşım var arada bir gazetelere şöyle ilanlar veriyor.
“Sıfır kilometrede 1993 model üstü açık lacivert spor mercedes.17 milyon lira peşin...”
Bütün gün susmuyor telefonları.
En büyük zevki arayanlara “az önce satıldı birader” demek.
Karşı hattaki adamlar nasıl çocuklar gibi ağlıyor bir görseniz...

Biliyorsunuz Fast Food hızlı yiyecek anlamına gelen bir sözcük.
Yani restoranlar gibi oturularak yemek yenmeyen bir yer anlamına geliyor.
Ama bunu bizim bazı firmalarımız hala kavramış değil.
Fast food kelimesini “bir lokmada yutun ve siktirin gidin” olarak kavrıyorlar.

Fakat benim anlamadığım bişey var evliliğini videoya kaydeden çiftler boşandığında boşanma davalarını niye videoya kaydetmiyorlar.

Dünyada insanın beklenmedik durumlarda başına gelen şeylere “kaza” denir...
Türkiye’de ise “kaza. Köyden büyük bir yerleşim birimidir.”

Asansör denince gene aklıma geldi.
Asansörde niye herkes yüzünü kapıya kıçını duvara verir?
Bu güvensizlik niye?

Batıda müslüman olan insanların sayısının arttığından bahsediyorduk değil mi?
Fakat bu konuda en kuşkucu olanlar İsveçliler ve eskimolar...
Oruç meselesine kafaları takılmış durumda.
Biliyorsunuz oruç süresi güneşin doğuşu ile batışı arasındaki zamandır.
Eee İsveç’te güneş bir doğdu mu altı ay batmıyor.
Bazen düşünüyorum da yüce Rabbimiz eskimoların ve İsveçlilerin hak dinini kabul edeceğine pek ihtimal vermemiş galiba?
Bu kutsal kitaplar meselesinde de aklımı kurcalayan bir soru var.
Bu da Tevrat’la ilgili...
Niye dünyanın en iyi sinemacıları Yahudi anlamıyorum?
Yoksa Tevrat'ın içinde sinema üzerine notlar adlı bir bölüm var da bizim haberimiz mi yok?

Aslında fortçuluğa İETT yol açıyor kanaatindeyim.
Otobüse biniyorsun, pat karşında bir levha.
“Şoförle konuşmak yasaktır.”
Lehavle vela deyip sigara paketine el atıyorsun pat bir levha daha.
“Sigara içmek yasaktır.”
Onu yapma bunu yapma...
Vatandaş fort yapmasın da ne yapsın?

Geçen yaz lunaparka gitmiştim baktım bir sürü maganda -hani üstüne binilip dönülen-bir balerin var ya: işte ona gözlerini dikmiş yiyecek gibi bakıyorlar.
“Burda ne bekliyorsunuz kardeşim” diye sordum bir tanesine.
“Balerinin eteklerinin havlanmasını bekliyoruz abi” dedi...
Fakat Abazan cenneti ülkemizde neden hala düğün salonlarında kız kıza dans edilir anlamış değilim?

Hadi yerli filmler böyle de ben Amerikan sinemacılarına çok şaşırırım.
Ne bu ahlakçılık kardeşim.
Niye soygun filmlerinin sonunda soyguncular yakalanır veya öldürülür?
Soygun parası ile keyif çatmayı Amerikalılar niye soygunculara çok görüyorlar?
Yazık adamlara be...

İlk zamanlar borç isteyenlere karşı geliştirilen kredi kartları artık ideal bir alışveriş aracı oldu ve halk da buna kısa zamanda alıştı.

Fakat artık gelişiyoruz tabii..
Doğuda elektriksiz köy kalmamış çok şükür.
Geçen sene 72 tane varmış ama o köyleri yıkıp yerle bir etmişler ve “elektriksiz köy kalmayacak” sözünü de tutmuş politikacılarımız.

Müzik denilince arabesk geldi aklıma.
Ben arabeski hiç anlamıyorum.
Adama “niye arabesk dinliyorsun" diye soruyorum.
‘Zevk alıyorum” abi diyor.
İyi de kardeşim madem zevk alıyorsun neden ağlıyorsun?

Eskiler sandal sefası yaparmış şimdi mandal sefası yapılıyor
Haliçte. Buruna mandal tıkamadan sıkıysa gezin...

Yani bazen düşünüyorum Van Gogh İstanbul’da yaşamış olsaydı kesin diğer kulağını da keserdi.

Bir gecekondulaşmadır gidiyor.
Devlet arazileri yağma...
Eskiden emekçi halkımız gelip devrim yapacak diye sesimizi çıkartmazdık fakat şimdi görüldü ki bütün gecekondu semtleri potansiyel Refah Partisi seçmeni...

Bir de dolarla kira isteyenler var.
Pezevenge bak.
“Ulan seçimlerde oyunu Clintona mı veriyorsun ki benden dolar istiyorsun.”

Hem gerçekten çök merak ediyorum... “Eskiden Beyoğlu’na kravatla çıkılırmış” diyenlerin kaç tanesi kravat bağlamasını biliyor.

Yani bazen düşünüyorum Sevimli uzay yaratıkları Alf veya E.T Amerika yerine Türkiye'ye gelmiş olsalardı şimdi çoktan burunlarında bir halka Sultanahmet meydanında göbek atıyor olacaklardı.

Bir de sahte taksiler var.
Otomobillerini sarıya boyatıp bir de taksimetre takıp dolaşıyorlar.
Aslında sahte taksileri anlamak çok kolay.
“Buyurun efendim. Nereye gidecektiniz” diye sordu mu bilin ki taksi sahtedir.

“Nasılsın Mareşal?"
“Ananın amı gibiyim.
0 Responses